Entelektüellere yer yok!

admin

Administrator
Yetkili
Admin
Global Mod
25 Eyl 2020
34,083
0
36
Entelektüellere yer yok!
doctype html>
Entelektüellere yer yok!



“İtalyan Dilinin Sadeleştirilmesinden Sorumlu Daire Başkanlığı’nın size uyarısıdır: Bu kitap incelemesinde hiçbir karmaşık cümleye yer yoktur. Gerçek, basittir. Karmaşa anti demokratiktir. Karmaşık bir cümle görürseniz yazarı, Baş Editör Capo Salvo Pelucco’ya sade bir dille şikâyet etmeniz gerekmektedir.”

Edebi metinlerinizin dil polisleri tarafından kontrol edildiği, komşunuz tarafından ilgili birimlere şikâyet edildiğiniz, sırf kullandığınız yazın üslubu yüzünden cezai müeyyidelerle karşılaşabileceğiniz, bu sebeple toplum tarafından da dışlanacağınız ve hatta lince uğrayabileceğiniz bir yer hayal edin. Giacomo Papi’nin Radikal Şıkların Sayımı eserinde yarattığı dünya tam olarak da böyle bir yer.

Aslında eserde, salt edebi metinler üzerindeki “Big Brother” kontrolü değil aynı zamanda ilgili otoritenin, entelektüelleri tahakküm altına aldığı bir ortamda neler yaşanabileceğine dair de önemli izlenimler ediniyoruz.

Çünkü burası, entelektüellerin hiç sevilmediği, işe yaramaz insanlar olarak görüldüğü bir dünya. Cehalet dalgası her yere yayılırken okur yazar olmamanın matah kabul edildiği bir yer. Siyasilerin, entelektüelleri karşılarına aldığı, halkı yönetmenlerine karşı bir tehlike olarak gördüğü karanlık bir İtalya...

Burada söz konusu entelektüeller, radikal veya şık olmasalar da onlara “Radikal Şık” deniyor. Ve bu diyarda entelektüellere yer yok; öyle bir otorite ki entelektüelleri demokrasi ve demokrasinin uygulamasına karşı bir tehdit görüyor. Bu tehdidi derinden hissettikleri ve kontrol altına alınması gerektiğini düşündükleri en kritik araç ise dil.

DİLİ SADELEŞTİRME KOMİSYONU

Bakanlık tarafından kurulan dili sadeleştirme komisyonu ve cümleleri basitleştirme alt komisyonu, yeni dilbilgisi kurallarını içeren elli yedi sayfalık ince bir kitapçık yayımlıyor. Sözlükteki toplam sözcük sayısı, üçte birine kadar indiriliyor ki entelektüellerin düşüncelerini aktarma gücü sakatlansın, dilin gücü azalsın. Çünkü bu baskıcı rejime göre entelektüeller, karmaşık cümleler kuruyor ve karmaşıklık, gerçeğin üstünü örten, halkı aşağılayan, sıkıcı, seçkinci, kafa karıştırıcı ve “iğrenç” bir şey.

Bu noktada yazar bizi şunu düşünmeye sevk ediyor: İyi de dilin sadeleştirilmesi “iyi” bir şey olamaz mı? İlk bakışta öyle görülebilir ama burada farklı bir mesele var. Cemal Süreyya’nın Türkçe Bilenin İşi Rast Gider’de savunduğu gibi “ortak dil”den uzaklaşmama ve bunun edebiyatı yükseltmesi veya birçok yazarın savunduğu üzere dilin sade, anlaşılır ve doğru kullanılmasını teşvik eden ve bunun edebiyat için iyi bir şey olduğu çıkarımı yapan bir görüş söz konusu değil burada.

Daha çok toplumu aydınlatma amacı güden entelektüellerin dilini sakatlayan, cahil halkın iktidara getirdiği tiranlar tarafından Radikal Şıklar’ın kontrol ve baskı altına alınmasına gönderme yapan karanlık bir yol bu.

Papi’nin kurguladığı İtalya’daki baskıcı otorite, Radikal Şıklar’ı kontrol altında tutmak için sayım yapmak, kaç kitapları olduğunu kontrol etmek, kısacası fişlemek de istiyor aynı zamanda. Bu da yukarıda bahsettiğimiz üzere otoritenin dili bir silah ve güçlerine karşı bir tehdit olarak görmesinde karşılık buluyor. Ne ki kitaplar, Nazilerin de kontrol araçlarından biriydi: “Cesare bugüne kadar sadece Nazilerin kitaplara dokunmaya cüret ettiğini söylüyor.” (s. 40)

Ve tabii ki dilin kontrolü için oluşturulan birimde bu işten sorumlu, belki dilbilgisi zayıf binlerce insanın bir gecede yetke sahibi olması bir yanda; kanun hükmünde kararnamelerle bir günde kontrol altına alınan, alıkoyulan, özgürlüğünden edilenler, kısacası bundan nasibi alan ve ötekileştirilen entelektüel diğer yanda; cahillik ve bilgi arasındaki bu gerilim, eserin kurgusunu epey güçlendiriyor.



RADİKAL ŞIKLAR BASKI ALTINDA!


Yazarın bizi içine soktuğu dünyayı sarıp sarmalayan, okur olarak bizi bile tedirgin eden baskıcı yetkeye göre her şey basit ve karmaşadan uzak olmalı ki gerçekler ortada olsun, halkı kandırmak mümkün olmasın.

İşte tam da böyle bir dünyada, otorite tarafından tahrik edilen halkın lincine ve nihayetinde faili meçhule kurban gitmek de olası. Tıpkı Olivia’nın babası, kitaplığında sekiz bin altı yüz altmış üç kitabıyla Profesör Giovanni Prospero’nun, sırf bir televizyon programında Spinoza’dan alıntı yaptığı için böyle bir cinayete kurban gitmesi gibi.

Bu distopyanın içinde sıkışıp kalan, çemberin daraldığını hisseden entelektüellerin varoluşlarını sorguladıkları sayıklamalarına ama başkaldırının da eli kulağında olmasına ve toplumun baskıcı bir rejimdeki gergin durumuna dair güçlü bir izlenim ediniyoruz.

Metnin karanlık havasını besleyen baskıcı rejimin vücut bulmuş ise içişleri bakanı. Kendisi, kurguda peşine takıldığımız Prof. Prospero’nun kızı Olivia’nın da çocukluk arkadaşı, çocuklukları birlikte Harry Potter okuyarak geçen ama hayatın onları bambaşka yerlere savurduğu iki insandan bahsediyoruz.

Olivia’nın özünde zeki olarak gördüğü bakan, zamanla gücün esiri olmuş bir otoritenin yansıması. Ve bu ikilinin yüzleşmeleri sırasında da Olivia’nın babasının öldürülmesini - doğası gereği - haklı buluyor.

Olivia onun için “Belki de onun için güç, büyüye inanmaya devam etme biçimiydi.” (s.48) derken bakanın kendisi de hikâyenin akışı içinde insanları yönetmekten, onlar üzerinde güç uygulamaktan hoşlanan birisi olduğunu açıkça dile getiriyor.

Papi, bilginin aldatıcı olduğunun düşünüldüğü ve gerçek bilginin, bize dayatılandan ibaret olduğu, sorgulamanın ve düşünmenin doğru olmadığı günümüz dünyasının karanlık bir yansımasını sunarak -entelektüellerin yalnızlaştırılmasını da bir nebze abartarak - bir tutam eğlenceli ve ironi içeren ama bir o kadar da gerçek ve düşündürücü bir anlatımla aktarıyor düşüncelerini.

Radikal Şıkların Sayımı, Esma Fethiye Güçlü’nün İtalyanca aslından akıcı çevirisiyle raflarda, gündelik hayatta konuşulan birkaç yüz kelimenin dışına çıkan, kitap okumayı, düşünmeyi ve sorgulatmayı seven Radikal Şıklar’ı bekliyor.

Radikal Şıkların Sayımı / Giacomo Papi / Çeviren: Esma Fethiye Güçlü / Timaş Yayınları / 176 s. / 2020.


Batuhan Sarıcan

Lütfen sizde bu eserle ilgili görüşlerinizi yazınız arkadaşlar, bilgi paylaştıkça çoğalır.